Vahiy
KURÂ’ANÂ’IN GENÄ°Åž DÄ°N HÃœRRÄ°YETÄ°NÄ° TAKDÄ°R EDEBÄ°LMEK
Kur’an’ın kapsamlı sistemi, insan olmaktan kaynaklanan bu yüceliği İslam devlet sistemi içerisine yerleştirmiştir. Ayrıca umumi bir kardeşlik oluşturmak veya orman kanunlarının ve gücün belirlediği hükümlerin gölgesinde değil de erdem ve hikmetin gölgesinde süren bir var oluş mücadelesi gerçekleştirmek adına her türlü insani ilişki içerisinde sağlam ve köklü hâle getirmiştir (s.129).
Fethi Günhör - Diriliş Postası
“We leqad kerremnâ benî âdem…:
DoÄŸrusu Biz âdemoÄŸluna kat kat ikram ederek onu üstün ve ÅŸerefli kıldık… yarattıklarımızın birçoÄŸundan üstün tuttuk.” (Ä°sra 17:70).
Allâme Muhammed Ebu Zehra’nın Beyan Yayınları tarafından -editörlüğünü üstlendiÄŸim “Ä°ki Dil Bir Kitap” serisi içinde- Mayıs 2017 tarihinde basılan “En Büyük Mucize Kur’an’ın Hukuk Sistemi” isimli eserinden bazı pasajları iktibas ederek, Kur’an-ı Kerim’in -ön yargıların ve tahminlerin ötesinde- eÅŸi benzeri olmayan bir geniÅŸlikte insanlara sunduÄŸu din ve inanç özgürlüğüne dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
Bireyin ve toplumun hak ve özgürlüklerini ayırım yapmadan korumak
“Müslüman toplumun düzenlenmesi ve temelinin oluÅŸturulması konularında Kur’an’ın içermekte olduÄŸu hükümlerin tamamı; canı, dini, soyu ve aklıkoruyan kapsamlı bir sistemin oluÅŸturulmasına yöneliktir. Bu toplumun, insani iliÅŸkilerde peÅŸinden gidilen doÄŸru bir örnek olması ve dost olsun düşman olsun kendisi dışındaki tüm insanlarla olan iliÅŸkilerini insani bir tanışıklık ve hürmet(saygı) üzerine kurması için erdem ve yüce bir ahlaktan oluÅŸan saÄŸlam bir örgüsü vardır:
“Ama doÄŸrusu Biz âdemoÄŸluna kat kat ikram ederek onu üstün ve ÅŸerefli kıldık. Karada ve denizde onlara ulaşım imkânı saÄŸladık. Temiz ve helal besinlerle onları rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoÄŸundan üstün tuttuk.” (Ä°sra 17:70).
Kur’an’ın kapsamlı sistemi, insan olmaktan kaynaklanan bu yüceliÄŸi Ä°slam devlet sistemi içerisine yerleÅŸtirmiÅŸtir. Ayrıca umumi bir kardeÅŸlik oluÅŸturmak veya orman kanunlarının ve gücün belirlediÄŸi hükümlerin gölgesinde deÄŸil de erdem ve hikmetin gölgesinde süren bir var oluÅŸ mücadelesi gerçekleÅŸtirmek adına her türlü insani iliÅŸki içerisinde saÄŸlam ve köklü hâle getirmiÅŸtir (s.129).
Ä°slam’ın ilk yöneldiÄŸi ÅŸeylerden biri de umumi ve ferdî özgürlüklerin korunmasıdır. Zira insanı insan yapan en önemli deÄŸerlerin başında özgürlük gelir. O hâlde her kim özgürlüğe bir zarar verirse insanlığa zarar vermiÅŸ olur. Var oluÅŸ kanunu ve insanların kendisi üzere yaratıldıkları fıtrat gereÄŸince hak etmiÅŸ olduÄŸu özgürlüğünün bir kısmı her kimin elinden alınırsa bu kimsenin insanlığının ve kiÅŸiliÄŸinin bir kısmı eksilir.
Ne var ki Kur’an’ın saÄŸladığı bu özgürlük mutlak bir özgürlük deÄŸildir. Zira mutlak hakikat gibi mutlak özgürlük de somut bir ÅŸekilde hissedilmeyen ancak zihinde canlanan manevi bir olgudur ki bu zorlu ve kendisini yiyip bitiren varlık içerisinde gerçekleÅŸmez. Şüphesiz mutlak bir hürriyetle hareket eden kimseler var olan tüm baÄŸlarını kırarlar, sınırları çiÄŸnerler ve serbestlikleri ölçüsünde kendileri dışındaki insanların özgürlüklerine zarar verirler. Bu nedenle Ä°slam tüm baÄŸlarından kurtulmuÅŸ olan bu tarz bir özgürlüğü hoÅŸ görmez. Çünkü böyle bir özgürlük bir ÅŸeyler inÅŸa etmekten ziyade var olanı yıkmaktır (s.131).
Oysa Ä°slam yalnızca ahlak, baÅŸkalarının haklarının korunması ve erdemli toplumun kendisinden istifade ettiÄŸi genel özgürlük anlayışı ile alakalı her ne varsa bunlarla sınırlanmış olan bir özgürlüğü koruma altına alır. Bu genel özgürlük ise âdil bir baÅŸkaldırış olarak bireylerin özgürlüklerine konulmuÅŸ sınırlamalardan meydana gelen ve herkesi gölgesi altına alan kapsamlı ve bütüncül bir özgürlüktür. Sa’d ZaÄŸlûl’ün de dediÄŸi gibi; “Özgürlüğe getirilmiÅŸ olan her türlü sınırlamanın özgürlüğün temellerinden gelen bir gerekçeye dayanması icap eder. Aksi takdirde bu sınırlama bir zulümdür.” (s.133).
Din alanında baskı ve zorbalığın asla caiz olmadığına iman etmek
“Kur’an-ı Kerim, daha öncede açıkladığımız gibi yıkıma doÄŸru gitmemesi kaydıyla her türlü özgürlüğün davetçisidir. Bu nedenle din edinme özgürlüğünü hoÅŸ görür ve güçlü bir sesle; “Lâ ikrâhe fîd dîn: Zorlama dinde yoktur. Artık doÄŸru ile yanlış birbirinden seçilip ayrılmıştır…” (Bakara 2:256) diye seslenir. Kendisine muhalefet edenler için bir açıklık ve netlik kazandırmak adına; “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” (Kâfirûn 109:6) buyurur. Ne var ki Kur’an’ın nazil olduÄŸu çaÄŸda gerektiÄŸi gibi anlaşılamamış olan bu deÄŸerli özgürlüğün ifade ettiÄŸi hakikatler insanlar tarafından ancak ilerleyen çaÄŸlarda idrak edilmiÅŸtir.
Ä°slam, baÅŸkalarının haklı özgürlüklerini hiçbir ÅŸekilde sınırlanmaması adına sınırsız mutlak bir özgürlüğü hiçbir zaman hoÅŸ görmemiÅŸtir. O, Hıristiyanlara Müslümanların bayrağı altında kendi dinlerini yaÅŸama hakkı tanır. Aynı özgürlüğü Yahudilere de verir. Hattâ Mecusilere bile kendi ibadethaneleri içerisinde dinî ayinlerini gerçekleÅŸtirme özgürlüğü tanır. Bu hoÅŸgörüyle birlikte dışarıdan Müslüman gibi gözüküp içlerinde baÅŸka duygular barındıran kimselerin yolu olan zındıklığı hoÅŸ görmez. Çünkü bu yalnızca din özgürlüğünden istifade etmek deÄŸil insanları saptırmaktır. Aynı zamanda herhangi bir sebeple Ä°slam’a girip daha sonra bir baÅŸka sebeple dinden çıkarak dinleri alay konusu yapan, hevalarının peÅŸine düşmüş kimselere de hoÅŸgörü ile bakmaz. Bilakis onların bu tavrını dinle oynamak ve dindar kimseleri saptırmak olarak görür… (s.133).
Ä°slam kendi otoritesi altında kiÅŸilerin diledikleri dine mensup olmaları özgürlüğünü garanti altına almış, korumuÅŸ ve böylece Ä°slam beldelerinde yaÅŸayarak Müslümanların menfaatine olan her ÅŸeyden istifade edip Müslümanlar aleyhine olan her durumdan etkilenen gayrimüslimlere tam bir din hürriyeti tanımıştır. Öyle ki bu kimseler, Ä°slam’ın himayesi altında Ä°slam’ın kendi mensuplarına tanımadığı özgürlüklerden de istifade etmiÅŸlerdir. ÖrneÄŸin Ä°slam içkiyi haram kılmış ve içki içen Müslümanlara had yani ceza uygulanmasını emretmiÅŸtir. Bununla birlikte Müslümanların hükmü altında bulundukları sürece gayrimüslimlere içki içmeleri konusunda müdahale edilmemiÅŸtir.
Ä°slam domuzu haram kıldığı ve bir pislik olarak gördüğü hâlde gayrimüslimlerin onun etini tüketmelerine izin vermiÅŸtir… Ä°slam kendi otoritesi altında yaÅŸayıp ve onun âdil hükmü altında kaldıkları takdirde kendisine muhalif olanların özgürlüklerini korumada oldukça ileri gitmiÅŸtir. Zimmi yani Ä°slam toprağında yaÅŸayan gayrimüslim bir kimsenin caiz gördüğü içki veya domuza saldırıda bulunan kimseleri cezalandırmıştır… (s.135).
Bu uygulamanın sebebi Müslüman devletin himayesinde Müslümanlarla birlikte yaÅŸamayı kabullendikleri takdirde gayrimüslimlere tam bir din hürriyeti tanımaktır… (s.139).
Ä°slam, yönetiminden razı olan gayrimüslimlere sınıfsal ayrıcalıklar vermektedir. Bu kimselerin Ä°slam’ın kendilerine vermiÅŸ olduÄŸu ayrıcalıkları alıp yönetime baÅŸkaldırmak ve Ä°slam devletini alaya almak için bir bahane olarak kullanmaları hâlinde bu ayıp âdil olan Ä°slam’ın ayıbı deÄŸildir. Bu noktada ayıp, zulmün inÅŸası için adaleti suiistimal eden ve adalet ehlinin kendisine bağışlamış olduÄŸu özgürlüğü âdillerin iÅŸini bozmak ve Allah’tan korkan takvalı kimselerin hükmünü yıkmak için kullanan hatalı insanların ayıbıdır. Kur’an-ı Kerim’in verdiÄŸi ve onu beyan eden Rasulullah’ın (s) açıkladığı dinî özgürlüğün gölgesinde ilk asırlardaki gayrimüslimlerin Kur’an’ın hükmüne uygun yönetim altında, kendi dinlerine mensup olan milletlerin bile kendilerine ihsan etmedikleri dinî bir özgürlük içerisinde yaÅŸadıklarını görürüz. Zira kendi mezheplerinden birinin otoriteyi elinde bulundurması, her fırkanın bir diÄŸerini gücün kılıcı ve otoritenin ÅŸiddeti ile kendi mezhebine girmeye zorlaması din özgürlüğünü ortadan kaldırıyordu.” (s.139).
Hak ve özgürlüğün başkaları için de vazgeçilmez olduğunu kabul etmek
“RaÅŸit halifeler âdil bir din özgürlüğünün anlamını kavramış olduklarından dolayı hiçbir zaman bir kimseyi dininden kaynaklanan bir nedenle zor duruma sokmamışlardı… Mesela Ömer bin Hattab (r), halkının çoÄŸunluÄŸunu gayrimüslimlerin oluÅŸturduÄŸu bölgelere tayin ettiÄŸi valilerin iÅŸleri hakkında soruÅŸturma yapardı. Onların çalışmaları hakkında sorduÄŸu ilk soru, gayrimüslimlere nasıl davrandıkları olurdu. EÄŸer valilerin bu kimselere iyilikle muamele ettiklerini öğrenirse onlara adaleti emrederdi. EÄŸer durum böyle deÄŸilse valiyi azleder ve cezalandırırdı (s.141).
Kur’an’ın getirmiÅŸ olduÄŸu hükümlerle devleti yöneten Halife Ömer (r), mazlumların hakkı gerçekleÅŸsin ve kalpleri mutmain olsun diye kendi huzurunda bir Kıpti gencin kendi eliyle Mısır valisine misillemede bulunmasını emretmiÅŸ, sonra da Amr bin el-Âs’a; “Ey Amr! Annelerinden hür kimseler olarak doÄŸan insanları ne vakit köleleÅŸtirdiniz?” diyerek tüm insanlığa ölümsüz bir hikmeti miras bırakmış bir yöneticidir.” (s.143).
“Kur’an-ı Kerim’in kendisini inkâr edenlere de özgürlüğü cömertçe bağışlamıştır. Çünkü o, bu özgürlük içerisinde sadık ve özgür Müslüman kimliÄŸini inÅŸa eder. Hakikatte özgür olan o kimsedir ki; özgürlüğü kendi nefsine uygun gördüğü gibi kendisi dışındakilere de uygun görür. Kendi arzuları peÅŸinde koÅŸup, kendisi dışındaki kimselerin özgürlüğünü zalimce sınırlayanlar ve baÅŸkasının özgürlük alanını daraltarak kendi alanlarını geniÅŸletenler gerçekte hür deÄŸillerdir. Kur’an’ın kendisine iman etmemiÅŸ kimselere tanıdığı bu din özgürlüğü, Ä°slam hakkında konuÅŸurken kimi zaman insafa gelen Avrupalı araÅŸtırmacı bilim adamlarının gözlerini kamaÅŸtırmaktadır. Mesela, “Hadâratu’l-Arab: Arap Medeniyeti” isimli eserinde Gustave Le Bon’un kaleme aldıklarını bir okuyun:
“Din davetçileri içinde varlığına oldukça az rastlanan bir dehaya sahip olan geçmiÅŸteki halifeler, din sistemlerinin zorla dayatılan kurallardan oluÅŸmadığını idrak etmiÅŸ ve Suriye, Mısır, Ä°spanya ve ele geçirdikleri diÄŸer tüm toprakların ahalisine büyük bir ÅŸefkatle muamele etmiÅŸlerdir. Bu kimseleri kendi düzen ve inançları üzere rahat bırakmış ve -geçmiÅŸte ödemekte oldukları vergilerle kıyaslandığında aralarında emniyetin saÄŸlanması için ödedikleri- basit bir cizye dışında hiçbir zorunluluk yüklememiÅŸlerdir. DoÄŸrusu hiçbir millet, ne Araplar kadar merhametli ve hoÅŸgörülü fatihlere ne de onların dini kadar hoÅŸgörülü bir dine ÅŸahit olmuÅŸtur.” (s.145).
Ä°slam’ın muhaliflerine tanıdığı geniÅŸ özgürlük alanını gözetmek
“Ä°slam, inançları konusunda Müslümanlara muhalefet edenlere de geniÅŸ bir özgürlük alanı tanımıştır. O hâlde insaflı kimseler, Kur’an’ın otoritesi altındaki Yahudi ve Hıristiyanların faydalandıkları bu özgürlükle Avrupalıların bugün kendilerinden olmayan Müslümanlara karşı gösterdikleri davranışlar arasında bir kıyaslama yapsınlar! (s.147).
Åžimdi insaf sahipleri Kur’an-ı Kerim’in bu geniÅŸ özgürlük modeli ile BirleÅŸmiÅŸ Milletler topluluÄŸunun Filistin’de yaptıkları arasında kıyas yapsınlar! Hiçbir anlaÅŸma, fert, toplum ve insanoÄŸlunu birbirine baÄŸlayan hiçbir insani deÄŸer gözetilmeksizin ülke yerle bir edilmiÅŸ ve binlerce belki de daha fazla insan açlık, çıplaklık, ÅŸiddetli sıcak ve kara kış tarafından yok edilmek üzere memleketlerinden çıkarılmıştır. Ancak gerçek ÅŸu ki, bu durum kıyas götürmez. Çünkü böyle bir kıyas, yoktan var eden ve adalet sahibi olan Allah’ın hükmü ile yaratılmış zalim bir kulun verdiÄŸi hüküm arasında karşılaÅŸtırma yapmaktır. Ruhu güçlendiren bir kararla madde ve ÅŸehvetin egemen olduÄŸu bir kararın, Kur’an’ı indirenin saÄŸlamlaÅŸtırdığı birleÅŸtiren ve bir araya getiren insani kardeÅŸliÄŸin ve kalbin verdiÄŸi bir karar ile insanoÄŸlunun vahÅŸiliÄŸinden doÄŸan bir kararın kıyaslanması kabil deÄŸildir.
Ä°slam’ın Kur’an nassı ile verdiÄŸi bu özgürlük, kendi bayrağı altında yaÅŸayıp kendi emirlerine muhalefet edenler içindir. Müslümanların oluÅŸturduÄŸu topluma verilen özgürlük ise erdem, dinî hükümler ve baÅŸkalarının hakları gibi sınırlarla kuÅŸatılmış bir özgürlüktür. Kur’an-ı Kerim özgürlüklerin tamamını erdem ve hakların gözetilmesi dairesinde koruma altına almıştır (s.149).
Kur’an, bir saldırganlık içermediÄŸi sürece insanlara fikirlerini dile getirme özgürlüğü tanımıştır. Kendisine vahiy indirilen, günahtan korunmuÅŸ bir kimse olduÄŸu hâlde Nebi (s), kendisini eleÅŸtirenleri dinlerdi. Hattâ kimi zaman bunların bir kısmı haddi aÅŸar, kendilerini sınırlayan baÄŸları koparır ve ifade özgürlüğünü istismar eder ÅŸekilde kullanırlardı. Ä°ÅŸte böyle zamanlarda bile Nebi (s) onlara doÄŸruyu izah eder, onları hidayete çağırır; ÅŸefkat, yumuÅŸak huyluluk, vakar ve sabırla bu kimseleri hevalarına saplanıp ciddiyetten kopmamaları için hakikate davet ederdi…” (s.151).
Kaynak:
Muhammed Ebu Zehra. (2017). En Büyük Mucize Kur’an’ın Hukuk Sistemi, çev. R.G. Ömün, “Ä°ki Dil Bir Kitap” serisi içinde, Arapça-Türkçe, Ä°stanbul: Beyan Yayınları, 240 s.
Henüz yorum yapılmamış.